621

CHANTAL AKERMAN'A VEDA

(Alkan Avcıoğlu - 9 Ekim 2015 BirGün)



Bu hafta sinema tarihinin en önemli kadın yönetmenlerinden Chantal Akerman, 65 yaşında hayata veda etti. 




Sinema tar­i­hinde sahip olduğu yer ve önem düşünüldüğünde Chan­tal Ak­er­man'ın pek yaygın bir şek­ilde tanınmıyor oluşu pek adil değil. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de film­ler­ine fes­ti­valler dışında rast­la­mak imkansız. Genç kuşak sine­ma­sev­er­ler için adı ancak refer­anslarda rast­lanacak bir yönet­men Ak­er­man. Oysa ki başyapıtı ‘Jeanne Diel­man, 23 quai du Com­merce, 1080 Brux­elles’ kim­i­ler­ine göre 'Citizen Kane / Yurttaş Kane’ ve 'À bout de souf­fle / Serseri Aşıklar'la be­raber anılması gereken, on­lar­dan aşağı kalır yanı ol­mayan bir film. Üste­lik Ak­er­man 1975 yılında bu filmi çektiğinde sadece 25 yaşındaydı; Welles ve Go­dard'ın ilk film­lerini çek­tik­leri yaştan da gençti. Aradan geçen za­manda fem­i­nist sine­manın kilo­me­tre taşı film­lerinden biri ha­line gelen 'Jeanne Dieal­man’ çok değil daha geçtiğimiz yıllarda, Sight&Sound der­gisinin düzen­lediği geniş katılımlı Sinema Tar­i­hinin En İyi Film­leri lis­tesinde 35. sırada yer aldı. List­ede kadın yönet­men­ler tarafından çek­ilen film­ler arasında en üst sıra­daydı. Kat­e­go­rize edilmeyi pek sevmese de Chan­tal Ak­er­man fem­i­nist sine­manın en iyi örnek­lerini veren yönet­men­ler­den birisi olarak kabul görüyordu. Kariy­erinin özel­likle ilk yarısı düşünüldüğünde avan­gard ve deney­sel sine­manın öncü yönet­men­lerinden biri olduğu da inkar edile­mezdi. Nitekim J. Hober­man dahil pek çok eleştir­men tarafından kendi kuşağının en iyi Avru­palı yönet­meni olarak değer­lendiriliy­ordu. Onun sine­ması Todd Haynes, Michael Haneke, Gus Van Sant, Sally Pot­ter, Claire Denis, Roy An­der­s­son, Cather­ine Breil­lat, Ul­rich Seidl gibi yönet­men­leri etk­iledi. Yine de sinema tar­ihi ki­ta­plarının ona ayırdığı yer genel­likle birkaç para­graftan ibaret. Ak­er­man'ın aramızdan ayrılışını duyduğumda his­settiğim bu­rukluğun bir ne­deni de adil ol­mayan bu durum. Onun öne­mindeki pek çok yönet­menin DVD mağazalarında box set'leri bu­lunuyor. Ak­er­man'ın fil­mo­grafisindeyse sine­ma­sev­er­ler için hala gün yüzüne çıkmamış film­ler var.


“İyi olan yönet­men­ler vardır. Sonra sinema tar­i­hine geçmiş büyük yönet­men­ler vardır. Ve bir de sinema tar­i­hini değiştiren birkaç yönet­men vardır” diyor onun hakkında, Belçika Film Arşivi yöneti­cisi Nicola Maz­zanti. Chan­tal Ak­er­man için daha doğru bir tanımlama ola­maz. Belçika'da doğan ama hayatının büyük bir kısmını Paris ve New York'ta geçiren Ak­er­man yönet­men ol­maya karar verdiğinde sadece 15 yaşındaydı. Go­dard'ın 'Pierre le Fou / Çılgın Pier­rot'unu izlemişti ve film çekeceğine dair kendi kendine söz vermişti. 18 yaşına geldiğinde yeni girdiği film oku­lunu terk ed­erek ilk kısa filmi 'Saute ma ville'yi çekti. Bu­rada ilk adımlarını attığı kariy­er­ine yarısı uzun me­traj olmak üzere 40'ın üzerinde film sığdırdı. Bun­lar­dan so­nun­cusu, 'No Home Movie’ daha 2 ay önce Lo­carno'da prömiy­erini yapmıştı.




Ye­ni­likçi ve Öncü Bir Yönet­men

Ak­er­man film­lerinin dışında video en­sta­lasyon çalışmaları ile de tanınıyordu. Özel­likle 2000'ler­den itibaren “prodüksiy­onun aşağılayıcı süreçlerinden” sıkıldığı için sinema yer­ine sıklıkla bu me­dyumu ter­cih etti. 2000'ler muaz­zam fil­mo­grafisinin pek par­lak bir halkası değil ama bu dönemde de 'La folie Al­mayer’ (2011) ve 'La Cap­tive’ (2000) gibi iki de­rin­likli filme imza attı. Kuşkusuz zirve nok­tasında üç buçuk saat­lik başyapıtı 'Jeanne Diel­man'ın bu­lunduğu fil­mo­grafisinin ilk bölümü hazinel­erle dolu. İlk uzun me­trajı 'Je Tu Il Elle’, 1976 tar­ihli 'News From Home’, 1978 tar­ihli 'Les Ren­dez-Vous D'Anna’, 1983 tar­ihli belge­sel 'One Day Pina Asked Me’ ve 1986 tar­ihli 'Golden Eight­ies’ bun­lar­dan öne çıkan­ları.


Ak­er­man'ın başta Michael Snow olmak üzere Stan Brakhage, Jonas Mekas gibi deney­sel ve un­der­ground sinema isim­lerinden etk­ilenerek kurduğu sinema dili, ge­lenek­sek kalıpların dışında yeni ifade yol­ları aradı. Kariy­erinin ilk döne­minde biçimsel an­lamda deney­sel olan tarzı, toplum­sal cin­siyet rol­ler­ine dair sine­manın tem­sil poli­tikalarının alanını genişletti. Bir yan­dan da günde­lik hayatın sıradan ayrıntılarını peliküle ak­tar­manın yol­larını aradı. Bu yüzden film­lerinin görsel yapısı titi­z­likle tasar­lanmıştı. Min­i­mal­ist hikaye anlatımına sabit kam­erası ve görsel olarak par­mak ısırtan kom­pozisy­on­ları eşlik ed­erdi. Film gramerini nasıl kul­landığı üzer­ine çok kafa yoran Ak­er­man, klasik man­ada bir dra­matik yapıyı dışlar, at­la­maları ve yinelemeleri kul­lanırdı. Pek çok fil­minde, bir anlatım formu olarak sine­manın es­tetik kod­larını da, dra­matik kod­larını da dönüştürmeyi başardı. Tam da bu yüzden fil­mo­grafisi sinema tar­i­hine yön veren bir kilo­me­tre taşı niteliğine sahip. Sine­manın ne olduğuna dair sahip olduğumuz yerleşik yargılara mey­dan okuyan sine­ması pek çok insanı etk­iledi ve etk­ile­m­eye de devam ede­cek.


- Alkan Avcıoğlu -
(9 Ekim 2015 / BirGün)

0 yorum:

Yorum Gönder